Malta Akdeniz’in en güzel adalarından biri ve önemli bir liman kenti. Yolu Akdeniz’den geçen yerli ve yabancı gemiler bu limanda durur ve yolcular hemen oracıktaki alışveriş merkezlerine akar. Burası alışveriş canavarları için tam bir cennet. Ada yaz aylarında çok ilgi görüyor. Sıcak iklimi ve muhteşem kumsallarıyla her yıl binlerce turisti ağırlayan Malta’yı bu yaz seyahat programınıza dâhil edebilirsiniz. İşte size Malta gezi rehberim…
Sicilya’nın güneyindeki bu adaya ilk geldiğimde beklemediğim bir sürpriz beni şaşırttı. Gecenin bir vakti ve aşırı yorgun bir şekilde indiğimde önceden ayarladığım taksiyi arayacaktım. Oysaki beni son derece bakımlı, genç bir hanım ismim yazılı bir tabela karşıladı ve aynı zamanda lüks aracın sürücülüğünü yaparak otele taşımakla kalmadı, bu küçük ada ile ilgili ön bilgilendirme bile yaptı. Otele vardığımızda nazik bir şekilde kartını verirken “İstanbul, en çok görmek istediğim şehir” demeyi ihmal etmedi. Aslında ayarlamadığım ama tıpkı istediğim gibi… Bazı şeyleri siz ayarlamadan bulmak ne hoş oluyor!
Ada, geçmişte birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış ve sonuç olarak da her uygarlık burada kendi kültürünü bırakmış görünüyor. Fas’tan Osmanlı İmparatorluğuna, Romalılardan Bizans İmparatorluğuna kadar geçmişin izlerini burada bulmak mümkün. Ayrıca, Malta Adası ile geçmişte Osmanlı İmparatorluğu zamanında önemli bir bağımız olmuş. Kanuni Sultan Süleyman 1522 yılında Rodos’u fethederek Rodos’ta bulunan şövalyeleri adanın dışına sürmüş. Sürülen şövalyeler 1530 yılında Malta’ya yerleşmiş ve St. John Şövalyeleri, Malta’nın bugünkü kültürüne ve tarihine en büyük katkıları sağlamış. Daha sonraları, bu ülkenin ticaret hayatına ve sosyal ilişkilerine katkı sağlayıp güçlü bir ilerleme hareketi başlatmışlar. Bugün için bu ada Avrupa ve Afrika’dan hatırı sayılır turist çekiyor.
Yani, Malta Adası zengin bir tarihi mirasa sahip denilebilir. Turistler en çok buradaki farklı kültür yansımalarını görmek için geliyor gibi bir hisse kapıldım. Ve bazı kültür ögeleri var ki, karma olduğunu düşünerek çok saygı duydum. İlk önce yaşam evlerinde kullanılan küçük balkonlar dikkatimi çekti. Kimi Fransız balkon gibi ama değil, aslında daha ziyade Arap ve Fas kültürüyle beslenmiş cumbalı evler diye tabir ettim kendimce…
Başkent Valetta’nın eski şehrindeki taş yollarda yürürken kafam yukarıda asılı kaldı. Burada beni çeken nesne, tabii ki bulutlar ya da evlerin çatıları değildi. Siyah, yeşil veya mavi boyalı cumbalar. Oldukça tarihi görünüyor ve eski evlerde kullanılmış bir dekor veya başka bir ayrıntı. Açıkçası, eski yapılardaki kullanım amacı bizdeki gibi mi farklı mı tam çözemedim. Şehre farklı bir atmosfer getirdiğini ifade etmem gerekir. Ara sokaklarda yürürken göz ister istemez bunlara odaklanıyor. Fotoğraf karelerinde göreceksiniz, bu özellikte eski yapıların ‘sightseeing’ tur otobüslerle birleştiği enstantaneler garip duruyor ancak şehir hayatında eski ve yeni anlar zaten birbirine girmiş değil mi?
Bu ilginç mimarideki kirli sarı evlerin hâkim olduğu eski şehirde yürürken tarihi çeşmelerden geçmek mümkün. İşte bunlar da turistler için fotoğraf arka planı… Avrupa’da beni en çok etkileyenlerden birisi sokak lambaları. Cumbaların yanında monte edilmiş lambaların akşam kısık yandığında içeride kimlerin ne sohbet ettiğini düşünürüm. Ama cumbada olacak! Yoksa bizim gibi arada bir dedikodu yaparlar mı? İnişli çıkışlı yollarda yürürken Malta’nın meşhur sarı otobüslerine binmeden gelmek olmazdı. Bu otobüslere binen olduysa bilir, iniş sinyali vermek için içeride kocaman bir kablo var ona basıyorsunuz ve tabii ki herkesin duyabileceği ölçüde “Dur, inecek var!” tadında bir ikaz geliyor. İlk bindiğimde ne çok gülmüştüm, sonra her insan gibi alıştım.
Malta, diğer yandan önemli bir liman, bilindiği üzere. Hatta yolu Akdeniz’den geçen yerli ve yabancı gemiler bu limanda durur ve tabii ki yolcular hemen oracıktaki alışveriş merkezine akar. Burası işte alışveriş canavarları için bir cennet. Kendini kaybettirecek derecede uygun fiyat, iyi kalite ve çeşitlilik. Daha ne istenir ki?
Kaldığım otel aynı zamanda termal merkezlerden biriydi. Bir o kadar da sağlık turizmi gelişmiş bu adada. İngilizler başta olmak üzere Avrupa’nın birçok noktasından engelli, yaşlı ve ihtiyacı olan kesim için bir sağlık turizmi yatırımı olduğunu gördüm. Sadece kaldığım otel değil birçok otel konsept olarak bu fikre dönüşmüş görünüyor. Fakat öte yandan gerçek termal su kullanıp kullanılmadığı konusunda emin olamadım. Benim deneyimim fena değil ama deneyimlediğim diğer alternatiflere nazaran orta klasmanda olduğunu belirtmeliyim. Ve tabii huzur ve güven şehri. Turiste servis kaliteli ve emniyetli… En önemli kazanç kapısı olduğu farkında bir toplum. Eskinin tarihi mirasını korudukça daha da çok turist gelecek gibi görünüyor.